HAYATI
1309 hş. yılında İran edebiyatına sadece kendi ülkesinde değil ayrıca ülkesinin sınırları dışında da tanınan ve şöhret kazanan bir yazar zuhur etti. Bu yazar ancak Sâdık Hîdayet olabilirdi. Hîdâyet ailenin en küçük çocuğuydu, İran topraklarında özgürlüğün istendiği ve meşrutiyetin arzulandığı dönemlerde ki o dönemler 1280’li hş. yıllardır, 17 Şubat 1903’ün Salı gecesinde Gulihan (İ’tizâdülmülk) Hîdâyet ve Azera Hidayet’in oğlu olan Hîdâyet Tahran’da makam sahibi olan bir ailede dünyaya geldi. Sâdık Hîdâyet iki erkek ve iki kız kardeşten sonra dünyaya gelmiş ve ailenin nazlı çocuğuydu. El üstünde büyütülmüştür.
O, askeri okulu müdür yardımcısının oğlu ve Elfesha Mecmuasının sahibi ünlü Ca’fer Guli Mirza (Nirulmülk) Hîdâyet’in torunuydu. Hîdâyet’in ailesi Avrupa’da eğitim görmüş kimselerdendi. Hîdâyet, İran aristokratlarından sayılan bir ailenin çocuğuydu. Babası Nasıreddin Şah döneminin önde gelenlerinden olup “Afdalül Süfeha” ve “Rovaztaül Safa Nadiri” kitabının tefsirini yazmıştır. Dedesi önemli bakanlıklarda görev almış, bakanlık ve valilik gibi görevlerde bulunmuştur. Kaçar başbakanlarının müsteşarlığını yapmış, Pehlevi ailesinin tahta geçmesiyle yine önemli görevlerde bulunmuştur. Hîdâyet’in ağabeyi Mahmut bir hukukçudur. Rıza Şah döneminde Başbakanlık ve Yüksek Divan Başkan Yardımcılığı gibi görevlerde bulunmuştur. Diğer ağabeyi İsa Han, Rıza Şah ordusunun subaylarındandır, Korgeneral ve Subay Okulları’nın komutanlığını yapmıştır. Amcasının oğlu Muhbirül Saktana Rıza Şah’ın başbakanlığını yapmış ve Tebriz’deki ilerici Hiyabani harekâtını bastırmış, dağıtmıştır. Eniştesi Orgeneral Razmara yine Rıza Şah’ın başbakanıydı.
Eğitim hayatı pek parlak olmamış ve başarısızlıklarla geçmiş, 1914 yılında Darülfünun Lisesi’nde başladığı ortaöğrenimine, geçirdiği bir göz rahatsızlığı yüzünden bir süre ara vermek zorunda kalmıştır. 1917 yılında Tahran’da Saint Louis Fransız Lisesi’nde Fransızca eğitimi gördü, 1925 yılında eğitimini sürdürmek amacıyla Avrupa’nın yolunu tuttu. Bir süre diş hekimliğine ilgisi olsa da bu ilgisi uzun sürmez ve Hîdâyet mühendislik okumak için diş hekimliğinden vazgeçmiştir. Fakat ne var ki Hîdâyet mühendislik okumaktan da çabucak soğur ve edebiyata yönelir. İki yıl Fransa’da, iki yıl da Belçika’da olmak üzere Avrupa’da geçirdiği dört yılın ardından İran’a geri döner.
Modern İran Edebiyatı’nın önde gelen düzyazı ve kısa hikâye yazarı olan Sâdık Hîdâyet İran Edebiyatı’nda Avrupaî anlamda öykücülüğün temsilcisi olarak kabul edilir. Devrimciler İran’ın yönetimini ele geçirdiklerinde kendisi henüz altı yaşına yeni girmişti. Birinci Dünya Savaşı bittiğinde on beş yaşını doldurmuş, İran’da yapılan 1921 darbesinde daha on sekiz yaşındaydı, Rıza Şah yönetimi ele geçirdiğinde ise yirmi üç yaşını tamamlıyordu.
Genç yaşta bu kadar olayları üst üste yaşamak zorunda kalan Hîdâyet, yaşadığı dünyada mutluluğun imkânsızlığına inanır ve dünya görüşünde amansız bir karamsarlığa kapılır. Gençliğinde yaşadığı bu karmaşa ve hazin olaylar ileriki yaşlarında da etkisini gösterecek ve kendisinde iyileştirilmesi güç bir karamsar durum oluşturacak. Ülkesi; İngiltere, Rusya, Türkiye gibi devletlerarası bir çekişme konusu olması sonucunda ekonomiye yansıyan kötü durum, ülkesinde yaşanan sefalet onu çok derinden etkiler. Yaşanan bu olumsuz tablo onun ümitsizlik hali, haksızlığa uğrayan ve ezilenlere karşı hissettikleri, güzelliğe ve saflığa sonsuz bir arzusu olan Sâdık’ı karamsarlığa sürükler ve onda birtakım yaralar açar. Henüz daha hayatın baharındayken bu kadar olumsuzlukları bir arada yaşayan Hîdâyet, içinde dünyaya karşı hissettiği şefkat ve güzel duygusunu zamanla yitirir. Dünya artık ona içinde yaşanılması zor bir yer olarak görünür. Hîdâyet kısa sürelerle çeşitli işler yaptı. Fransız Dili ve Edebiyatı alanında kendisini daha da geliştirmiş ve Fransızcadan Farsçaya bazı çevirileri de olmuştur. Çevirilerinde Fransızcaya ne kadar vakıf olduğu bazı Fransız yazarların onun hakkında yaptıkları olumlu eleştirilerde belli oluyor.
İlk hikâyelerini Paris’te iken kaleme alan Hîdâyet bu hikâyelerinde gelecekten endişe duyan bir gencin şaşkınlığını ve savunmasız kalışını işler. Sadık Hîdâyet’in hayatı ve eserleri, Meşrutiyet döneminin başarısızlıkla sonuçlanması, adaletin ve özgürlüğün sağlanmadığı, yenilikçi girişimlerin gelenekçi anlayışın karşısında başarısızlığa uğraması ile İran ulusunun bireylerinin yaşadığı durumu açık bir şekilde özetler. Henüz gençliğinin başından itibaren içe kapalı, hasta mizaçlı bir insandır Hîdâyet. Yaşadığı bu huzursuz durumun neticesinde ilk intihar girişiminde bulunur ancak atladığı nehirde kurtarılır. 1932 yılında İdâre-yi Koll-i Ticâret’te (Ticaret Genel Müdürlüğü) çalışmaya başlar. Seé Katre Hûn (Üç Damla Kan) bastırır. 1932 yılında Mojtaba Minouyi, Mesud Farzad ve Bozorg-i Alevî ile birlikte geleneksel İran edebiyatını sert bir üslupla eleştiren Rab’a Kulübü’nü kurarlar. Hîdâyet 1936 yılında Sanskritçe öğrenmek amacıyla Hindistan’a gitmiştir. Hindistan’da İslâmiyet’ten önce var olan dilleri öğrenir, Budizm dinini inceler, ruh çağırma ve gizli bilimlere ilgisi vardır. Buda’nın birtakım yazılarını Farsçaya çevirecek kadar Sanskritçeye vakıf olur. Bazen de Buda’nın yazılarını Fransızcaya çevirmiştir. Hîdâyet’in hayatı, talihsizlikler, üzüntüler ve başkalarının hayatına karşı hissettiği üzüntülerle doludur. Sadık’taki bu denli hüzünlü dünya bakışının nedeni olarak Budizm ve Buda arasında kurduğu bağlantı gösterilebilir ki Muhammed-i İsti’lâmî de bunu dile getirmiştir. Belki de Hîdâyet’in ruhunu Buda mektebine çeken şey, kendi üzüntüleri ile Budizm arasında sıkı bir bağlantı kurmasıydı.
Sâdık Hidâyet hayatının tamamını Batı Edebiyatı çalışmalarına ve İran kültürü, tarihi ile folklorunu araştırmakla geçirmiştir. Batı edebiyatında etkilendiği bazı şair ve şahsiyetler olmuştur; bunlardan en çok, Guy de Maupassant (öl.1893), Anton Çehov (öl.1904), Rainer Maria Rilke (öl.1926), E.A. Poe (öl.1849) ve Franz Kafka (öl.1924)’yı sayabiliriz, bunların eserleriyle ilgilenmiştir. Hîdâyet birçok hikâye, kısa roman, iki tane tarihi dram, bir oyun, bir seyahatname ile bir dizi yergili komedi ve taslak kaleme almıştır. Yazılarında birçok edebiyat eleştirisi, İran folkloru hakkında yaptığı araştırmalar ve Orta Farsça ile Fransızcadan yapılan çeviriler mevcuttur. Hîdâyet, İran Dili ve Edebiyatını uluslararası arenada çağdaş edebiyatın bir parçası haline getiren kişi olarak da kabul edilir. Ayrıca Beethoven ve Çaykovski’yi dinlemeyi seven ve afyon tiryakiliği ile de bilinen Sâdık Hîdâyet resimle de uğraşmıştır. Çizmiş olduğu bazı çizimleri günümüzde de mevcut olup, bu çizimler Hassan Ga’emina tarafından bir araya getirilmiştir. Hîdâyet’in çizimleri kimi çevreler tarafından anlamsız gibi görülmüş olsa da bazı kimseler onlarda geleceğin resmi olduğu görüşünde birleşmişlerdir.
Hîdâyet sosyo-politik problemlerle birlikte İran’ın gerilemesinde payı olduğunu düşündüğü monarşi ve ruhban sınıfına eleştirilerini arttırır. Eserlerinde bu iki kesimin, İran ulusunun sağırlaşmasına ve birtakım şeyleri görmemesine sebebiyet verdiğini göstermeye çalışır. Çevresine ve muasırlarına yabancı kalan Hîdâyet kaleme aldığı son eseri olan Kafka’nın Mesajı’nda baskıya maruz kalınarak yaşanılan durumda melankolik, ümitsiz ve ölüm gibi temalardan bahseder. Kimi zaman Freud’cu bir yaklaşımı vardır, toplum analizini onun düşüncelerinden etkilenerek yapmaktadır ki Diri Gömülen adlı eserinde Freud’cu yaklaşımı ile hayat suyu hikayesini ele almıştır. Freud’un psiko–analitik düşüncesinden yola çıkarak kahramanlarını ortaya koymuştur.
Hîdâyet 1945 yılında Özbekistan’a bir yolculuk yapar, bir süre Taşkent’te kaldıktan sonra ülkesine geri dönüş yapar. Sâdık Hîdâyet ilk Avrupa seyahatinden döndükten sonra istemeden de olsa devlet işine girer, bir süre Bank-i Milli-yi İran (İran Milli Bankası)’da çalışmıştır. Daha sonra sırasıyla İktisat İdaresi üyeliği ve Güzel Sanatlar Fakültesi tercümanlığı yapmış. İdarî işlere alışamaması, serkeşlik, ruhsal isyankâr gibi durumlar ve yaşadıkları onun değerli yazılarının yaratıcı olmasını sağlamıştır. Hîdâyet açık sözlü, kendisine kötülük edenlere karşı düşüncelerini açıkça dile getiren, şakacı bir mizaha sahip, hazırcevap biriydi. Hayvanlara karşı sevgisi olan Hîdâyet, insanların yaşamlarını devam ettirmek adına onları öldürmeleri, onlara zarar vermeleri durumunda üzüntü hissederdi. Bu durum onun Fevâyid-i Giyâhhârî (Vejetaryenliğin Faydaları) adlı eserini kaleme almasında etkili olmuştur. Fransızcayı çok iyi bilen ve aynı zamanda az çok diğer Avrupa dillerine de aşina olan Hidayet, Ömer Hayyam’ı çok sevmiş ve Hafız’ı iyi anlamıştır. Hint, Buda ve Yoga mekteplerine ilgi duymuş, Hindistan’dan aldığı küçük bir Buda heykelini sürekli çalışma masasında bulundurmuştur.
Her ne kadar Batı Edebiyatı'na hakim olduğu ve hikaye tekniğinde Batılı edebiyat akımlarını taklit ettiği gözlense de, Hîdâyet'in kendi geleneksel kaynaklarından yüz çevirdiği iddia edilemez. Hindistan'a gidip burada Pehlevi Farsçasını öğrenmesi ve bu dilden modern Farsçaya çeviriler yapması da Hîdâyet'in uluslararası kültüre ne kadar bağlı olduğunu gösteriyor. Geleneksel referanslardan faydalanan Hîdâyet'i en çok etkileyen ve eserlerinin içine kadar giren, İranlı filozof, şair Ömer Hayyam olmuştur. Birçok hikayesinde Hayyam'ın rubailerine yer veren veya doğrudan onlara göndermelerde bulunan Hîdâyet, ‘Teraneha-ye Hayyam’ (Hayyam'ın Teraneleri) isimli eserini kaleme almıştır. Bu eserine yazdığı önsözüyle Hayyam'a olan hayranlığını dile getirmiş ve hakkında yeni yorumlar ortaya koymuştur. Yorumlarda bulunurken onun hakkında ortaya atılan bazı iddiaları da eleştirip reddetmiştir. Hîdâyet, Hayyam’a ve onun düşüncelerine karşı bir yakınlık ve sempati duyardı. O, 1302 hş. yılında henüz 21 yaşındayken kaleme aldığı Hekimin Hayatını Anlatmak adıyla Ömer Hayyam’ın Rubai kitabını yayınladı. Hayyam’ın mutluluk, sevinç, üzüntü, sıkıntı, yokluk ve ölüm düşünceleri sürekli iç içeydi. Hayyam’ın karamsarlığının felsefi yönleri vardı ve onun derdi felsefi bir dertti. Hîdâyet gençlik yıllarında Alman filozof Schopenhauer (öl.1860)’den etkilenmiş ve onun tasavvuf edebiyatına ilgisi mananın etkisindedir. Sanki gençliğinin başında Schopenhauer’din Arzu ve Dua Dünyası adlı kitabını okumuş; o filozofun ileri görüşlülüğü, sanata ve sanatçıya verdiği değer Hîdâyet’te derin bir iz bırakmıştır.
Hîdâyet, hikaye, piyes, tercüme, bazı araştırmalar ve sefernâme gibi çeşitli alanlarda eserler kaleme almıştır. Sâdık Hîdâyet en ünlü eseri olan Bûf-i Kûr (Kör Baykuş)’u 1937 yılında yayımlatmıştır. “Hîdâyet, ʻSohenʼ ve ʻPeyam-ı Novʼ adlı dergilerle çalıştı ve makalelerini ve hikayelerini orada yayımlattırdı.
1950 yılında Paris’e tekrar giden Hîdâyet orada kiraladığı evde yaklaşık bir yıl kaldıktan sonra 9 Nisan 1951 yılında intihar ederek yaşamına son verir. Ölümünü yirmi beş yıllık dostu Bozorg-i Alevî şöyle anlatır: Paris’te günlerce, hava gazlı bir apartman aradı, Championnet caddesinde bulmuştur aradığını. 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerin kalıntıları yanı başında yerde duruyordu. Hîdâyet, Paris’teki Pêrelachaise (Perlaşez) mezarlığında defnedilmiştir. Hîdâyet, kendisini eserlerinin içine öylesine sokmuş ve daha sonra eserlerine göre yaşamış ve intihar etmiştir, öyle ki her eseri bir diğer eseriyle, yazı hayatıyla ölümü arasında ilişki kurulabilir.
Sadık Hidayet’in eserleri günümüzde İslamcı çevreler tarafından yoğun bir şekilde eleştiri konusu olmuş ve birçok eseri ki (daha çok ön plana çıkan Hacı Ağa) adlı romanı Fransa’da yasaklanmıştır. Kör Baykuş ve Hacı Ağa adlı romanları 2005 yılından düzenlenen 18. Uluslararası Tahran Kitap Fuarı’nda yasaklanmıştır. Bu kitap fuarının bir yıl sonrasında Sadık Hidayet’in eserlerinin tümü İran’da yasaklanmıştır. Eserlerini türlerine göre şu şekilde sıralayabiliriz:
ESERLERİ
Öykü
- Zinde Be-Gûr (Diri Gömülen), 1930
- Sâye-yî Mogol (Moğol Gölgesi), (tarihi roman),1931
- Se Katre Hûn (Üç Damla Kan), 1932
- Sâyerûsen (Alacakaranlık), Alavîye Hanûm (Aleviye Hanım), 1933
- Bûf-i Kûr (Kör Baykuş), 1937
- Tûp-i Morvârî (İnci Topu), (Basılmamış)
- Seg-i Vilgerd (Aylak Köpek), 1942
- Haci Akâ (Hacı Ağa), 1945
- Kervâne Islam (İslam Kervanı)
- Âferînegân (Yaradılış), Âyine-yi Şikeste (Kırık Ayna),
- Dâvûd-i Gûzpost (Kambur Davut), Âhirin Lebhend (Son Gülen),
- Taẖt-i Ebû Naṣr (Ebu Nasr Tahtı),
- Şebhâ-yi Verâmîn ( Veramin geceleri)
- Zenî ki Merdeş râ Gom Kerd (Eşini Kaybeden Kadın)
- Dâş Âkil, Çengâl, Muhallil (Hülleci), Taleb-i Âmorziş (Af Talebi).
Oyun
- Parvin Doẖter-i Sâsân (Sâsân Kızı Pervin), 1930
- Mâzyâr (Maziyar), 1933
Seyahatname
- Isfehan Nisf-î Cehan (Isfahan: Cihan’ın Yarısı), 1931
- Rû-yî Cade-yi Nemnak (Islak Yol Üzerinde), (yayınlanmamış) 1935
İnceleme – Araştırma
- Terânehâ-yi Hayyâm (Hayyam’ın Terâneleri), 1923
- Ensân û Heyvân (İnsan ve Hayvan), 1924
- Fevâyid-î Giyâhḥâri (Vejetaryenliğin Yararları), 1957
- Terânehâ-yi Kafka (Kafka’nın Mesajı), 1948
KAYNAKÇA: ÇEKİCİ Mitat, SÂDIK HÎDÂYET'İN HAYATI, ESERLERİ VE ESERLERİNDE İŞLEDİĞİ ÖLÜM TEMASI, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2012, 22-28.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder