
Tek romanı olan Kör Baykuş ve hikâyelerinin konularını yoksul halk kesiminden alan Sâdık Hidâyet için Behçet Necatigil, yazarın, gerçekleri sosyal-devrimci bir yaklaşımla ve korku yüklü fantastik bir hava içinde değerlendirdiğini belirterek Hidâyet’in bir yandan da yalnız adamın varlık nedenlerini araştırdığını dile getirir. Behçet Necatigil, yazarın eserlerinde en belirgin leitmotiflerin boşluk duygusu ve ölüm olduğunu ifade etmektedir. Kör Baykuş’ta, anlatıcı, kentin dışında kimselerin olmadığı evinde yaşamını sürdüren, evinden dışarı çıkmayan biridir. Halası tarafından büyütülen anlatıcı, bütün hayatını kalemdan yaparak geçiren ve afyon ve şarap içen, bu sebeple de düşler gören bir karakterdir. Karısı olmasına rağmen onunla hiçbir iletişim kurmayan anlatıcı, karısının dostlarını takip ederek onlar gibi davranmayı amaçlar. Karakter karısını öldürdükten sonra yaşadığı fiziksel değişimle kendine karşı da bir yabancılaşma içine girer.
Sâdık Hidâyet de karakter gibi yalnız bir adam olmanın mutsuzluğunu yaşamıştır. Kendi hayatından bahsederken hayatının ne kadar boş olduğunu vurgular. Hayat hikâyesinde önemli bir şeyin olmadığını söyleyen yazar şöyle devam eder: “…başımdan ilginç bir şey geçmedi. Ne yüksek bir mevki sahibiyim, ne de sağlam bir diplomam var. Okulda hiçbir zaman örnek öğrenci olamadım, başarısızlıklar her yerde buldu beni. Nerede çalışırsam çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. İstifa ettim mi seviniyorlardı… Bırak gitsin, yaramaz! Çevrem böyle görüyordu beni, haklıydılar belki de.”(Deler, 2012:39-40)
Bozorg
Alevî (Sâdık Hidayet’in yakın arkadaşı)
kitabın son sözünü “Hidâyet’in romanında bir kurtuluş yoktur, olsa olsa bir
boşalmadırsonuç. Güzelliği ve gerçeği arama çabasından mahvolup giden yılgın adam, sonunda bizzat kötülük ifriti
olur çıkar.
Ama
Hidâyet, kendisi, bütün o acılardan kendi isteğiyle ölerek kurtuldu.
Ümitsizliğe düşmüştü. İkinci Dünya Savaşı’nın sonu, yurdundaki durum ve
şartların olumlu bir değişme geçireceğine ilişkin ümitlerini boşa çıkarmıştı.
Bir kurtuluş yolu görmüyor, kendini horlanmış, yenik hissediyordu.
Ölümünden
az önce bir hikâye taslağı kaleme almıştı, şuydu konu: Annesi ‘Salgı salamaz
ol!’ diye beddua eder yavru örümceğe. Küçük örümcek ağ yapamayınca ölüme kurban gider. – Hidâyet’in
hayat hikâyesi miydi bu?” [Hidâyet (çev. Behçet Necatigil), 2017:88] diyerek bitirir. Gerçekten de o küçük örümcek
Sâdık Hidâyet miydi acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder