12 Aralık 2018 Çarşamba

Karakterler


     Anlatıcı (Baş Kahraman):  Sürekli afyon ve şarp içen, insanlardan uzakta yaşayan, pek kimseyle muhatap olmayan, soğukkanlı bir tip. Yarı hayal aleminde yarı gerçek dünyada yaşıyor. “Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir.Duvardan doğru eğilmiş, yazdıklarımı oburca yutmak, yok etmek isteyen gölgeme. İşte onun için denemek istiyorum: Birbirimizi ola ki daha iyi tanırız. Uzun zamandır başkalarıyla bütün bağlarımı koparmışım, kendimi daha iyi tanımak istiyorum.” [Hidâyet(çev.Behçet Necatigil), 2017:15] “Afyon içince büyük, latif, büyülü ve yüce düşüncelere kavuşuyor, bu dünyanın ötesindeki âlemlere geçiyordum.” [Hidâyet (çev. Behçet Necatigil), 2017:56].

     Genç Kız: “Ağız kenarlarında iradesiz, esrik bir gülümseme donmuş kalmıştı. Olmayan, kayıp bir kimseyi düşünüyor gibiydi. Kızın büyüleyen, iri gözlerini gördüm, insana acı sitemler veriyordu bu gözler. Acılıydı;hayret,tehditve vaitler vardı bu gözlerde; gördüm. Hayatımın kıvılcımı, bu ışıltılı esrarlı gözlerin derinlerinde kaybolup gitmişti. Bu çekici ayna, bütün benliğimi, insan düşüncesinin kavrama gücünden âciz kaldığı bölgelere almış götürmüştü: Türkmenlerinki gibi dar çekik bu gözler, olağanüstü ve mest edici parıltıyla canlı, hem ürkütücü, hem çekiciydiler. Hiç kimsenin göremeyeceğikorkulu manzara ve sırları seyreder gibiydiler. Çıkık yanaklar, yüksek alın,ince ve bitişik kaşlar, dolgun hafif aralık dudaklar, o dudaklar ki uzun tutkulu bir öpüşle yeni öpülmüş, ama susuzlukları giderilmemiştir. Siyah saçları çözük dağınık, solgun yüzüne dökülüyor, birkaç zülüf şakaklarında kıvrılıyordu. Uzuvlarının letafeti, hareklerindeki esîrî özentisizlik, hepsi, onun uçacak gibi, kırılacak gibi olduğunu gösteriyordu. Hint tapınaklarında bir rakkasenin hareketleri ancak böyle ahenkli olabilirdi.” [Hidâyet (çev. Behçet Necatigil), 2017:18-19].

     İhtiyar: Kambur, bir servinin dibinde oturan, gülüşü korkunç bir tip. “Tüyleri dikaen diken eden kuru, felaket bir gülüştü bu. Yüz ifadesi hiç değişmeksizin katı, sinir, alaycı bir gülüşle gülüyordu adam. Sanki bir gülüşün yankısıydı bu; oyuk boş bir içerden geliyordu.” [Hidâyet (çev. Behçet Necatigil), 2017:19].

     Dadı: Fala, büyüye inanan, yaşlı bir kadın. Anlatıcının bakımıyla ilgileniyor. “Bazen gidiyor, komşulardan ilaç getiriyordu bana. Büyücüye, falcıya gidiyor, benim çin akıl danışıyor, kehanetler dileniyordu. Geçen yılın son çarşambası gitmiş, eve bir kâse soğan, pirinç ve kokmuş yağ getirmiş, bunları benim iyi olmam için dilendiğinisöylemişti. Bu rezaletleri gizlice yemeğime de kattı, bana yedirdi. Belirli zamanlarda beni, hekimbaşının verdiği, kaynattırdığı o felaket sıvıları içmeye zorluyordu: zofaotu, meyankökü, kâfur, baldırıkara,paptyaçiçeği, defneyağı, ketentohumu, çamfıstığı, nişasta, suteresive daha bir sürü süprüntü.” [Hidâyet (çev. Behçet Necatigil), 2017: s.57-58].

     Anlatıcının Eşi: Kocasını birçok erkekle aldatıyor ve kocasının yanına yaklaşmıyor. “O kadın ki, beni yanına yaklaştırmamış, beni tahkir etmişti; bana bir kerecik olsun  dudaklarını öptürmediği halde, ben onu seviştim.” [Hidâyet (çev. Behçet Necatigil), 2017: s.69]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder